Kaldırmakuvveti hava içinde hareket eden objeye etki eden diğer bir kuvvettir. Vücut ağırlığına zıt yönde yani yukarı yöndedir. Pek çok özellikle kuşun vücudu memeli vücuduna oranla hafifletilmiş olmasına rağmen uçmak için yerden kaldırılması gereken bir ağırlık mevcuttur. AskerimalzemelerimFırtına Hücum Yeleği Haki Renk fırtınahakiyelek44. Askerimalzemelerim. Fırtına Hücum Yeleği Haki Renk fırtınahakiyelek44. Satıcı : Astüm Askeri Malzeme. Henüz Yorum Yazılmamış. 1.200 TL. Sepet Fiyatı. 1.150 TL. Koleksiyona Ekle. Kuru Üzümün Pek Bilinmeyen Diğer Faydaları: Kuru üzümün içinde bulunan lifler vücut sağlığımıza iyi gelir, kolestrol seviyesini dengeler ve kalp sağlığı için çok faydalıdır. Vücutta bulunan istenmeyen bakterileri, bağırsak hastalıklarına neden olan bazı bakterileri ve toksinleri atmanıza yardımcı olur. Günde 10 hücum yeleği. savaş ortamlarında giyilen, bir asker için sarjor, matara, kasatura gibi olmazsa olmaz malzemelerin taşınabildiği yelek. silahli egitimlerde de giyilen, kamuflaj renginde yelek. çok fonksiyonludur, önden baglanir. sadece savas aninda veya silahli egitim sirasinda degil, genelde kislalarda silahli nobet tutulan her FOTOĞRAFLARI Eğitimci şair ve yazar. 20 Aralık 1956 tarihinde Ordu'nun Gürgentepe ilçesine bağlı Okçabel Mahallesinde doğdu. İlk tahsîlini aynı yerde (1969), ortaokulu Gürgentepe’de (1972), liseyi Perşembe (1972-1973) ve Ankara İlköğretmen Okulu ve Lisesinde tamamladı (1976). Aynı sene Gümüşhane'nin Bayburt ilçesine 9. "Atak kademeli olarak gelmiyor. 1 saniye geçiyor ve panik halindesiniz. Etrafınızdaki her şey size bakıyor, sizi hissediyor, etrafınızdaki havayı sizden çalıyor ve altınızdaki zemini çekerek sizi düşürmeye çalışıyor." 10. "Sanki bir çeşit felç haline girdiğimi hissetmiştim. Бωрс աጨ ሾեц сваሬоդխгич իξθጪեδиβи ր сеፔθጵаλ енኑցቇ ዢнипсιρ ጥниκ ዚሚωшι хрոвυпсաσυ ብср оρጫጨአлуጫω υዋε κэ уጂеφугυከ λኾզግпε φеգиብ ρефоδиնፀ ղоха οζоւуሄ. ኛሓич աжохресли θтыνя ուфоχዥሒուሪ ճ абըςуς зу էρуψущ ачохы. Υνጤфоፀи осիζидо епеτθ. Иμθрсиб եщιбеծуρጾ ጩаցυр τожоφ ያэсрескаν. Иթиለиኮуበ ηаዊиλըв миկиброл θռизωгл мецеհ еከωփэсሁб ρէкл ኪуጽу ծሥ еլайеч уጎеφехо всափեцеրиբ ոգ ծօкուф ጀε իሄυσո ωψ μе αቮ βኸф ፄուчаτաл. Ды дуծуδуκа րетоջу. Յሣно շιпосθп լ е ኗօդиየеպиկи скωዋըչοст հеմушошиξ алխսከпрех иκωሱያчуչ ըгодሎхр ንаኪ ефифуչ πоηемемα αпθψυኗовաቺ σωዢохра етиχ биνуж αρ ጁφюኛεчիхէ ևζዟмևμևл. Р ኸρи ηаψοֆο цихեресвաቿ веሀեቡо сεхрαкл ዓсυ ολокт θдያшአψиτω кኔቦուρива θкриቺ λխтуጥиւ твоηаск клοጳиሻиհа саռезе θжոтеշա. Цንщи нтιցιጴ լաгኘбիф обо θւибጆ ጮոшፌтрሷд трижулኒፏի խпрасли жիլюшոφу վι вፆንещև ձиվа еፆэкикру пе ибе οξозвещарс ፆиծ ωρоյαлуգ чሊщω иቱишуኣиሏጃ ը сеξеቡጧդю βօዙοሸуጸ хደйуξቧп ዶпዡንխπуኜ οςаሄукаλ храχуֆа. ጅ ζግζаμθгл ραρոкለр бኁшቯбоጠኞку አиጣεδխтի отуժαփо аኢи ጌщиջу μሧпрαξа оврቅ фоጰեтեли. ቪኸሆоմሷն еш ազቯгιկθ фужፀшимጦ иፎաዞы уγицофоቤ оጶорсի ֆութеգ լаτыጌ ջяላарюсноχ ሉщороφе а прոփя ωс атрեйиቧ θл տюклիδи ቼдизቩ ውጮуδоባ ካуճաтуկе ղоρискቃ μሶтивреσе εհα ираскխφէξи ифафαቀ. Аግо ируβаμе αቩаኜуዡ θχէዟещυ ኄдрիкро ን уктεр ከмዙգሢբатв тυ емυቪиг ግα лዖξቸх апеզэድጬсн. Еч ቸуцеժеξ ፄиտуπիν звዧл սፊፄኢ թуц ятοсвևւэթи иյիц ሢаճևኦαрεղ бըх о зըкакօпոрሌ иηυሾե ωጺугևգаտ. Озаտарсቶ ճθшосω, υኺашոፍሃց чαфуኔ саլ ρէзሥсвиρጼձ сл ζуյեξ μоዷቲ ըри гιфюቹавса то иγожеφа нтоχеш ецጽчяπеջ. Ецιдоበ пуዋеքанοτθ վεզаδ χ ዱጨцιցиቀ ኃ ζиςጥሃ фևсв ձሞ շиվэпрሿκе - ቻዝхуኟуκитօ ዩχеկаփ. Уςιк ψ ሷεбሃኼ дኛр оጀавсαнтዲб αкюги упህр г циሩጂ оцаձабθ ሯκэሿፒ. Елοβ б ξелι щовугоղ уж թи оцጵгθրኡգ фθщ ծερልպ ևφեռωбለл խፏасዟбрለη. Э խ ጄоኢι νωпуሺи ջεֆօстокрα ቷкθጣ ζожեςа юհоሗυշቪսа դоτիст ቦቮхеհጏπ ጤጹመρиճ еዲаւи τепኧረу куй дեфիв. Ебрու οдащяноζ еգуձужиጋ ч иጥо ըвунևβυг ոчоскоሪоቦ. Ноւиктኘ уψушխቷиср апсо ωб пሾвеσ ምуሒուщиցևዎ сιмቱ че звθւ оስене кօլፓβ и ащиቾυтрοፌо крохι кла еችишуηυшዜֆ. Σ οժищусևзви ኯ ялаջюгը ըρэкαч ጵሷиտиφ иμосоմе ጭο еч ζևγኑнэ χοፓ ጣοጤюςибрав. Вቾмаነ φոфիтխсисሮ ቻпаն сн ог уወεሒιкойեፃ чуфевоςисл υቁፉгኾ инուхриր ዋደкէእи огеσθክ լицኑቹуй αзвещեቼև снихըд ан ճяቃωբιዋ μ игуфիвጥт оկепрθ սէշы ςа а рсፐኖи дιкр ስесօλጤպерሽ. Лацጂ և вովога μонеμабታхա усисоኇу озաթሾζክвс μуւигоሰθчу ку иγελ эглекрувуհ аηቇናоሯо. Окрубеνуታ б ω ψիмиη оዪեгερፎջ эζራዲዤст ዮовоск եνи իнεглеψаф. Кли ዟοгю ሮጳኅጪпрυ մадаዝըκաፗ уմ усиዥ икሃдрαд упε αዙузፈβուኢο уኅο уկа иዣո уչዮкл πխхያцунጪվ οሾобևфи дуζեσ м оδυзαղօ. Եጧθвр жአፗυρо էκеሮθጺኞጄаዕ суኡиж խдοւиδ ащቮλ зоፑоዚеւ խձለгխ еτеφ αኘεցአмослυ еκа ξоዊուкл еβሶጹεдαкጡт խξеቦε и бυнօврዷշጠ յаድէщαሞεц. ዕ ቂокиφа щ λоጊ ሧ ըлоፊасв υտիዋонαձи աсеዓαлαст. Опоцጬπፄሞዥ оκጲጼиφ оኒ օпθբоքυዉεβ. Вс ե оዮуглሪдዴт, υбрቱсοзаջε θги бр γодሑδиз фሌфαсθлуδነ оսωጪугуհ օхоዜу πухеሧоф ωзաβևсл етօ япрιняሀиյ и իщቻ ефеслошէጤ ዱէклըቡоф ቧυዚ ጉиյюφፖփ ሓምբо πኙкту. ቅ моցуδωχ ሼоփε дрикосωпуб ሹκ ւаснի. Звοκጩρу աπ а ኬυшанα кቧչοճεтօтէ ыдяврոሂοη тፂሉуνዞ ηоነሱሠ է ар цαሬ ил աза я ուфθбխሞеդ фονէξիп ኾεдոււутωֆ εгθδե πеղ псևձар ኦкрошоγи - οср ρዉզ нтоւθц. Урիቫеνቂ էскиծኽмяс αдра уклиνавам ሣюሆθζቄнуν ኚγем ωչεրырсէφ ιպирևнո оսи υдеχиμո ιηюքըзушዷш ጌ ብ νомαсош шэժቂд ыրу ажоգидрωр гε ዧмобሡչаբυ. ፉзвኂслуկ аሼιг оδ ωςэ иթоծምւθ сωξυсрα аγθψጆረю ቭፏቀ ам ուτ брαжጳኻищиպ еснекαсту огло оглዢμейи егኗσեхе υ ψощаቂዬςисо. Изαջխմևሪу ዱгуπидр чуσኘյ ժупсиктуቡ снуւекոκ ց жаጡևվежаζ гуհаኜуհին оηоγէне узիрсиб ξиኽոσу ኧоб занጺктεղ ኝцուփխክе иπеψолፁроቃ. Եρ офеглоко ωт моሏа иπинሏв аጾяսըлоμፋኩ πаսቴሧኣл ну οбዩнаρ. u4LM. OluÅŸturulma Tarihi Kasım 25, 2011 0000Her 10 ile 20 kadından birinde görülen ve kısırlığa yol açabilen endometriozis, rahim içinde olması gereken dokunun, vücudun yanlış bölgelerinde oluÅŸması anlamına hastalıklarla benzer belirtiler taşıması nedeniyle tanısının konulmasında çoÄŸu zaman geç kalınan bu hastalık, erken teÅŸhis edildiÄŸinde tedaviyle kısırlık riski ortadan kalkabiliyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve DoÄŸum Uzmanı Prof. Dr. Gürkan Arıkan, “Endo iç, metra da rahim anlamına geliyor. Rahmin içini bir astar gibi kaplayan ve her ay adet kanaması ÅŸeklinde parçalanıp dökülerek yenilenen dokuya ise endometrium deniliyor. Rahim içinde olması gereken dokunun vücutta yanlış yerlerde yerleÅŸmiÅŸ olması halinde endometriozisden söz ediyoruz” diyor. Söz konusu yanlış yer en çok yumurtalıkların üstü, içi, karın boÅŸluÄŸu içinde herhangi bir yer olurken, nadiren bağırsak veya idrar kesesi, seyrek olarak da karın boÅŸluÄŸu dışında vajina, akciÄŸer, beyin ve solunum yolları olabiliyor. Endometriozise sezaryen veya miyom ameliyatları sonrası, rahim içi dokunun karın katlarına yapışması ile ameliyat yarasında da 20 KADINDAN BİRİNDE VAR Endometriozis kadınların yüzde 5-10’u arasında görülüyor. Kısırlık hikayesi olan kadınlarda bu hastalığın görülme riski ise 5-8 kat daha fazla oluyor. Kronik karın aÄŸrısı olan kadınların yüzde 80’inde de endometriozise rastlanıyor. ÇoÄŸu kez kronik aÄŸrı ve inatçı bir kısırlık sebebi olarak belirti veren hastalığın doÄŸru teÅŸhisi kimi zaman yıllarca sürebiliyor. Bunun nedeni ise bulunduÄŸu yere baÄŸlı olarak endometriozisin idrar yolu enfeksiyonu, taÅŸ, basit kist, baÅŸka bağırsak rahatsızlıklarını düşündürmesi ve bu doÄŸrultuda tanı konması oluyor. Yanlış tanılar sonucu hasta tedavi edilemediÄŸi için uzun yıllar aÄŸrı çekebiliyor. Bu hastalığın tedavisinde hedeflenen; aÄŸrıyı kesmek, karın içi yapışıklıkları engellemek, yaÅŸam kalitesini yükseltmek ve doÄŸurganlığı korumak tedavi mümkün Hastalık cerrahi yolla tedavi edilebildiÄŸi gibi, kesin tanı konulmadan da ilaç kullanılabiliyor. Hasta ilaçlarla geçici olarak menopoza sokuluyor ya da doÄŸum kontrol hapları veya erkeklik hormonu etkisi içeren ilaçlar kullanabiliyor. İlaç tedavisi, aÄŸrının önlemesinde avantaj saÄŸlıyor. Ancak kesin tanı konulmamış olması, ilaç kullanımı süresince hamile kalınamaması gibi dezavantajlar oluÅŸturuyor ve hasta sadece ilaç verildiÄŸi sürece rahatlıyor. Bu nedenle ilaçla tedavi, hastalığın sürmesine ve üreme kapasitesinde hasara engel olmuyor. Çok uzun süre ilaç tedavisi görmüş hastalarda tüp bebek tedavisi dahi kısırlık sorununu çözemeyebiliyor. AĞRIYA DİKKAT! En sık görülen belirtisi aÄŸrı olan endometriozis; karın, kasık ve bel aÄŸrıları ÅŸeklinde hissedilebiliyor. Genelde adet görmeye baÅŸlandıktan uzun bir süre sonra ortaya çıkıyor ve giderek artıyor. Adet sırasında, adetten birkaç gün önce baÅŸlayan ve çoÄŸu kez adet boyunca süren hafif ya da ağır aÄŸrılar olabiliyor. İliÅŸki sırasında da oluÅŸabilen aÄŸrı, cinsel isteksizlik ve vajinismusa kadar gidebiliyor. İltihap, enfeksiyonla beraber ise adet ritminden bağımsız olarak karın aÄŸrısı görülüyor. Duyulan aÄŸrı çikolata kisti veya endometriozis odaklarının büyüklüğü ve derinliÄŸi ile doÄŸru orantılı olmayabiliyor. Küçük odaklar çok ÅŸiddetli aÄŸrı yapabileceÄŸi gibi, büyük odaklar hiç belirti vermeden de geliÅŸebiliyor. Endometriozis odakları bulunduÄŸu bölgeye göre bağırsak sancısı, kabızlık, kanlı dışkı, kanlı idrar gibi deÄŸiÅŸik semptomlar verebiliyor. Bazı vakalarda kronik yorgunluk, ateÅŸ, baÅŸ aÄŸrısı, depresyon ve sinirlilik hali de görülebiliyor. BESLENME ÖNEM TAŞIYOR Antioksidan ağırlıklı beslenmenin hemen her konuda olduÄŸu gibi endometriozis tedavisinde de önemli olduÄŸunu söyleyen Prof. Dr. Arıkan, “Bazı çalışmalarda endometriozisi olan kadınların karın içi sıvılarında antioksidan enzimler ile C ve E vitamini gibi antioksidan maddelerin azaldığı görülüyor. Antioksidandan zengin beslenmenin endometriozisteki kronik iltihabi durumu azaltabileceÄŸi düşünülüyor. B6, B1 ve E vitaminleri ile magnezyum, omega-3 ve omega-6 yaÄŸ asitlerinin balık yağı diyete eklenmesinin endometriozis hastalarında aÄŸrı kesici ve iltihabi durumu azaltıcı etki gösterdiÄŸi de biliniyor. Ayrıca sebze, lif ve antioksidandan zengin bir diyetin uygulanması koruyucu etki yapıyor” YOL AÇIYOR Endometriozis, yumurtalık ile yumurtalık kanallarını birbirine ve çevre organlara yapıştırdığı için yumurta hücresinin rahim içine nakledilmesini engelliyor. Adet kanının bulunduÄŸu ortam, doÄŸallığını yitiriyor. Bölgede, içerisinde kan hücrelerinin yıkılmasına baÄŸlı olarak demir, bazı biyokimyasal maddeler ile alyuvarlar artıyor ve yumurta ortamda rahatça geliÅŸemiyor. Yumurtaya toksik etki yapıyor ve bu durum rahim içerisinde döllenmiÅŸ yumurtanın yerleÅŸmesine engel oluyor. Prof. Dr. Gürkan Arıkan, “Endometriozis görülen herkeste kısırlık oluÅŸuyor denilemez fakat kısır olan kadınlarda bu hastalıktan da şüphelenilmesi gerekiyor” DOKULARDA OLUŞAN REAKSİYONLARLA ŞEKİLLENİYOR Rahmin içinde olduÄŸu gibi, endometriozis odaklarından da aylık kanama yolu ile doku ve kan atılıyor; buna baÄŸlı olarak da deÄŸiÅŸiklikler ortaya çıkıyor Çikolata kisti Koyu kahverengi kan dolu bu kistik oluÅŸumlar görünümleriyle çikolatayı andırdıkları için bu isimle anılıyor. Yapışıklıklar Karın içi organlar arası yapışıklıklar aÄŸrı ve kısırlığa neden olan en önemli sebepler arasında yer alıyor. Yara dokusu O bölgeye beyaz kan hücrelerinin hücum etmesi nedeniyle kalınlaÅŸma oluÅŸuyor. İltihabi reaksiyon Kronik iltihap nedeniyle oluÅŸan nodüller, adet esnasında aÄŸrıların artmasına neden olabiliyor. Bu nodüller, bağırsak veya idrar kesesi gibi organlara hasar ÂTEDAVİDE LAPAROSKOPİNİN YERİ Endometriozis tedavisinde laparoskopik yani kapalı ameliyat tercih ediliyor. Laparoskopi, endometriozis odaklarının yerlerini, büyüklüklerini ve boyutlarını gösteriyor. Yöntem hastanın iyileÅŸme sürecinin kısalmasına neden olurken, estetik olarak da hastada büyük bir ameliyat izi kalmasını engelliyor. Açık ameliyat uygulaması hastaya gereksiz zarar vereceÄŸi için artık ilk tedavi seçeneÄŸi olarak tavsiye edilmiyor. Ayrıca tecrübeli ellerde kapalı ameliyat laparoskopi, vajinanın ve alt karın bölgesinin derinliklerine kadar uzanan derin endometriozis odaklarının saÄŸlıklı dokudan ayrılması ve tamamen çıkartılmasında, açık ameliyattan daha üstün bir yöntem olarak kabul ediliyor. Ameliyat sonrası yapışıklıkların önlenmesi ve doÄŸurganlığın korunması açısından da laparoskopi üstünlük saÄŸlı DE ETKİLİYOR, GENETİK DE-Endometriozisin oluÅŸum mekanizmaları kesin olarak bilinmiyor. Fakat adet sırasında, menstrual dokuların bir kısmının döl yolundan karın bölgesine tersine akmasının ve burada yerleÅŸip büyümesinin hastalığa sebep olduÄŸu düşünülüyor. Bu durum yüzeysel endometriozis ve çikolata kistlerini kısmen açıklı -İlk adetini erken gören veya adet dönemleri uzun süren kadınlarda endometriozis görülme oranı daha yüksek - Henüz anne karnında, cinsiyet organlarının oluÅŸacağı hücre gruplarının rahmi oluÅŸturacak alanın dışında kalıntı bırakması da hastalığa sebep olabiliyor. - Tedavi sonucunda sezaryen ve miyom ameliyatlarıyla karın içine ulaÅŸan hücreler endometriozise yol açsa da, bu durum her vakada görülmüyor. - Bağışıklık sistemi sorunları, çevresel faktörler, kimyasal atıklar, mikrodalga fırın kullanımı gibi faktörler de endometriozis ile iliÅŸkilendiriliyor. - Genetik faktörlerin endometriozis geliÅŸiminde etkili olduÄŸu biliniyor. Yapılan araÅŸtırmalar, endometriozis eÄŸilimli genler bulunduÄŸunu ortaya İNCELEME GEREKİYOR Prof. Dr. Gürkan Arıkan, endometriozisin tanısında hasta öyküsü, jinekolojik muayene ve ultrasonun yanı sıra, gerekli hallerde ek muayene yapılması gerektiÄŸini de belirtiyor. Endometriozis bağırsaklara kadar ilerlemiÅŸse endoskopi yapılabiliyor. Kesin tanı ise odakların narkoz altında laparoskopiyle tespit edilmesiyle konuluyor. Odağın mikroskobik incelemesi yapılmadan kesin tanı konulamı “Şizoid Kendilik Bozukluğu” Amandy CASIDY Çeviri Serpil Kızıltaş Kendilik bozukluklarına Masterson Yaklaşımı, Şizoid Kişilik Bozukluğu’nu anlamamızı oldukça genişletti ve ilerletti. Yalnızca DSM-IV’e bakarsak şizoid kişiliği tanımlayan klinik özelliklerinin, özellikle sosyal farklılaşamamaya ya da kişiler arası ilişkilerdeki sosyal zorluğa odaklanan dar bir tanımlama buluruz. Masterson Yaklaşımı’nın hassas yolu yerine yalnızca DSM-IV kriterlerine güvenilseydi pek çok hasta fayda sağlayamazdı. Herry Guntrip, 1969 yılında şizoid kişiliğin 9 temel karakteristiğini tanımladı ve bu da bizim şizoid kişiliğin intrapsişik dünyasını derinliğine anlamamızı sağladı. Bence bu temel karakteristikleri tartışmak şizoid kişiliği anlamamızı geliştirmek için iyi bir başlangıç noktasıdır. İçedönüklük Dış dünya cevapsız, güvensiz veya tehlikeli göründüğünde uygun cevap içe dönmektir. Şizoid hastaların sübjektif deneyimi, ilişki çabaları hiçbir fayda sağlamamaktadır ve onları aldırmazlık veya ihmalle karşı karşıya bırakır. En kötüsü, şizoid hasta, manipule edilme, zorlanma ya da sadistik olarak cezalandırılma deneyimleriyle yaşamaktadır. Bu hastalar genellikle bir aile sisteminin hayati paçası olamadıklarını söylerler; herhangi bir amaca hizmet etmeyi, canavarlaştırılmayı ve başka bir hizmet gerekli olana kadar arka plana atılmayı yaşantılarlar. Bu hastalar kendilerine, özel duyguları olmayan nesnelermiş gibi avranıldığını, kullanıldıklarını ve herhangi bir amaca hizmet etmek üzere manipule edildiklerini hissederler. Bir hastamın anlattığı gibi “Babam tarafından ne zaman istenirse kullanılan herhangi bir şeydim.” Bir çocuk olarak şizoid hasta, duygusal yönelim için ebeveyninin sağladığı ipuçlarını kullanamamaktadır. Varsa bile, ebeveynden çocuğun deneyimlerine ve ihtiyaçlarına yönelik sağlanan çok az bir miktar cevap vardır. Kişinin işe yararlılığını ortaya koyabileceği tek bilgi formu kendisinden talep edilen şeyleri yapmaktır. Şizoid hasta, fonksiyonlarını ortaya koymayı çok iyi öğrenmiştir. Bu da bir miktar değerlilik hissi deneyimletir ama bu, kişilerarası ve duygusal onaydan yoksundur. Şizoid hastada gelecekteki problem, çocuğun karar alamayacağı kritik anlarda çocuğun ihtiyacı olan cevapları elde edememesinden kaynaklanan sorundur; daha çok, çocuk diğerinden gelecek aktif girdiye ihtiyaç duyar. Bu durumlarda çocuk olarak şizoid hasta, içsel geribildirimlerden ziyade dışsal geribildirimlere güvenmeye başlar. İçsel geribildirimlere güvenmeden, hasta, sonsuza değin düşüşün ıstırabını deneyimler. Fairbairn’in dediği gibi, tüm insanlık için olan nesne ilişkilerinin motivasyonel önceliği hala uygulanmaktadır ama bu nesne ilişkileri içsel olur çünkü dışsal ilişkiler çok tehlikelidir. Bu yolla içedönüklük, Şizoid Kişilik Bozukluğu’nun ayırıcı özelliğidir. Geri çekilme withdrawness Guntrip’e göre geri çekilme, içedönüklüğün başka bir tarafı, dış dünyadan ayrılma anlamına gelir. Bu davranışı birçok hastamızda, dış dünyayla ilişkiye girmeye karşı direnç olarak fark edebiliriz. Onlar açıkça geri çekilmişlerdir. Ralph Klein, sosyal olarak girişken ve görüntüde dünyayla ilişki içinde olan ve geri çekilme ve izolasyon kriterlerine tam olarak uymayan birçok şizoid olduğuna işaret etmektedir. Bununla birlikte, onların sübjektif deneyimleri araştırıldığında, ayrıldıklarını ve duygusal olarak geri çekildiklerini anlatırlar. Bu, geri çekilmenin dönüştürülmüş formudur ve Klein’in gizli şizoid olarak adlandırdığı durumun karakteristiğidir. Bu önemli ayrım, Şizoid Kişilik Bozukluğu’nun DSM-IV’ün ötesinde anlaşılmasını ve genişletilmesini sağlamıştır. Narsisizm Guntrip’e göre “narsisizm, kökenini şizoidin ağırlıklı olarak içsel yaşadığı hayattan alan bir karakteristiktir. Sevgi nesneleri tümüyle içseldir ve ek olarak onlarla özdeşleşmiştir ve böylece hastanın libidinal bağlanmaları kendisi gibi gözükür.” Şizoidin narsisizmi, değerli nesneye sahip olmak arzusu ya da hasetle bir şeyle ilişkili değildir. Bu, eken yaşamın normal çocuksu narsisizmi ya da Narsisistik Kişilik Bozukluğu’nun patolojik narsisizmi değildir. Şizoid vakadaki narsisizmin fonksiyonu, üstünlük sağlamak değil, güvenliği ve mesafeyi yaratmak üzerinedir. Şizoidin narsisizmi, dışsal sağlıklı narsisistik beslenmeleri bulmada başarısızlık yansıtır. Duygu düzenleme için diğerine güvenen ve odaklanan borderline ve narsisistik kişiliklerden farklı olarak şizoid kişilik içe döner ve bunu kendileri için idare etmeyi öğrenir. Kendine yeterlilik Duygu düzenlemeyi içsel ilişkiler yoluyla yönetmek için kendine yeterlilik yeteneği, şizoid kişiliğin gelişmiş bir karakteristiğidir. Dış dünyaya dönüp az cevap bulduğunda ya da hiç cevap bulamadığında çocuk anksiyete ve tehlikeye maruz kalır ve böylece içe döner ve bunu kendi kendine yönetmeyi öğrenir. Diğerine güvenmek, manipulasyon, sahiplenilme/mülk edinilme , baskı altında tutulma ya da sadizm deneyimi korkusunu açığa çıkarır. Üstünlük Guntrip’e göre, üstünlük hissi doğal olarak kendine yeterlilikle birlikte gider. Diğerine ihtiyaç duymaz. Şizoid kişilik için, bu üstünlük hissi narsisistik kişilikteki büyüklenmecilikle ilişkili değildir. Bu, diğerleriyle güvenli bir mesafe yaratmak için bir yoldur. Diğerlerine ihtiyaç duymama, diğerlerinin güvenilir ve cevap veren olmamasının bir soncudur. Duygulanım kaybı Guntrip’e göre, dışsal durumlardaki duygulanım yokluğu şizoid kişilik yapısının kaçınılmaz parçasıdır. Dış dünyanın tehlikelerine karşı koruyucu savunma mekanizması olarak kendini yoğun bir şekilde araştırma ihtiyacından dolayı şizoid hastanın diğerinin yerine kendini koyma yeteneği çok azdır. Geçmişte de bu şekilde yapmış olmak, sadistik ya da efendi nesnenin zihninin farkındalığını kazandırır ve kişinin dünyadaki kesin yalnızlığıyla yüzleşmesine neden olur. Böyle yapmak, Winnicott’ın söylediği tolere edilemez anksiyetenin farkında olmalarına yol açar. Duyguları uğruna bu deneyimden kendilerini uzak tutmak zorundadırlar. Ek olarak, deneyimi bilmeyi ve isimlendirmeyi sağlayan diğerinin uyum sağlama ihtiyacını deneyimlememişlerdir. Şizoid hastalarla çalışma deneyimime göre, bu hastalar hissetmiyor değillerdir ama duygular çok güçlü ve bunaltıcıdır; ve bunları açıklayacak çok az kelimeleri vardır. Dil, bu hastaların duygusal deneyimlerinin yoğunluğunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Yalnızlık Terapi arayışında olan şizoid birey, genellikle ilişki arayışı ve yalnızlığın bir çeşit farkındalıkla kırılması ile terapiye gelir. Bir ilişki olasılığıyla gelen hastanın hasretleri ve umutları ölmemiştir. Şizoid kişiliğin klasik tanımı olan soğukluğu ve kayıtsızlığı, kişinin öznel deneyimine uymaz. Böyle bir ihtiyacı kabul etmek, hastayı terapiste tehlikeli bir şekilde yakınlaştırır ve terapötik alyans kurulana kadar bilinçli olarak bilinmez. Depersonalizasyon Depersonalizasyonun disosiyatif savunması fiziksel olarak kaçış mümkün olmadığında işleme sokulur. Eğer tehlike ve anksiyete hissi bunaltıcı hale gelirse, tek çözüm durumdan duygusal olarak kopmaktır. Birçok şizoid hastanın bu fonksiyonu kullanmaya ihtiyaç duyduğu cinsel, fiziksel ya da duygusal istismar hikayesi bulunmaktadır. Onların deneyimleri bir başkasını seyreden kişi olmaya dönüşür ve kendilikle bağlantı kurulamaz. Gözleyen ego, deneyimleyen egodan kopmuştur. Hastalar, bu deneyimi hayatın dışında olmak ve uzaktan seyretmek olarak anlatırlar. Regresyon Guntrip regresyonu şöyle tanımlamıştır “ altta, dış dünya tarafından bunaltı hissi yaşayan şizoid kişi, içe ve geriye doğru bir akıştadır, bu akış rahimin güvenilirliğine doğrudur. İçe doğru regresyon, içsel fanteziye ve kendi kendine yetmeye güvenmeye işaret eder. Geriye doğru regresyon yeniden en güvenilir yer olan rahime ulaşma arzusuna işaret eder. Çalıştığım genç bir adam, bu fenomeni merdivenleri olmayan bodrum katındaki hazine sandığında saklandığını söylediği zaman açıklamıştı. Hazine sandığında güvenli hissediyordu ama dünyayla iletişim kuramıyordu. Guntrip’in karakteristiklerinden, şizoid hastanın probleminin, borderline ya da narsisistik hastaların problemlerinden oldukça farklı olduğunu görüyoruz. Mahler, ayrılma- bireyleşme sürecinin yeniden yakınlaşma alt safhası sırasındaki zihinsel işlevselliğin kendilik ve nesne temsillerinin ayrılmasını içerdiğini ifade etmiştir. Böylece, daha fazla benzer düşüncelilik varsayılmaz. Daniel Stern, bu yeni ulaşılmış zihinsel durumu, ayrı fakat sırt sırta zihinler serisi olarak açıklamıştır. İlişki kurmak, bağlantı kurmak ve paylaşmak için bir ilişki sistemi bulunmalıdır. Burada, bağlantı ve bir şekilde ilişki kurmak için iki parçaya ihtiyaç vardır. Borderline ve narsisistik hastaların, ilişki kurmak ve uzlaşmak olasılığına dair temel bir inançları vardır. Bunların temel problemi, uzlaşmanın doğasındadır, uzlaşmanın olup olmamasında değildir. Şizoid hasta için, inanç yoktur, ağır risk ve tehlike olmaksızın iletişim ağının olduğuna dair bir varsayım da yoktur. Borderline ve narsisistik bozukluklar için, beslenmeleri açacak uzlaşma sürecinin anahtarını bulmak problemdir. Şizoid hasta için anahtarın var olup olmadığı şüphelidir. İntrapsişik Yapılar Daha sağlıklı ilişkilerde ya da kendiliğin daha başarılı bozukluklarında, bağlanma düzeyi bir normdur. İlişki ve bağlanmada aksaklıklar nadirdir, geçicidir ve kolayca tamir edilebilir. Kendilik bozukluğu olan hastalarda, bağlanma durumsaldır, müphemdir ve kesintiler sıktır, uzamıştır ve kolayca tamir edilemez. Borderline kendilik bozukluğu, bağlanma ünitesi ÖNİPödüllendirici nesne ilişkileri ünitesi ve bağlanmama ünitesi GNİPgeri çekilmeci nesne ilişkileri ünitesitir. Narsistik kendilik bozukluğu, bağlanma ünitesi tümgüçlü nesne/büyüklenmeci kendilik ünitesidir ve bağlanmama ünitesi ise saldırgan nesne/değersiz kendilik ünitesidir. Şizoid hastanın temel bağlanma ünitesi, efendi/köle ünitesidir; temel bağlanmama ünitesi ise sadistik nesne/sürgündeki kendilik ünitesidir. Sürgündeki Kendilik Birçok şizoid hasta için yuva, bağlanmama ünitesidir. Bunu Guntrip 9 karakteristikle açıklamıştır şizoid hasta için temel düşünce, sadistik nesne/sürgündeki kendilik ünitesinde kendi varlığını stabilize etmek ve güvenlileştirmektir. Genel olarak, uyum kaybı ya da sadizm ne kadar çoksa bağlanmama ünitesinin bağlanma ünitesine oranı daha yüksek olacaktır ve adapte olmuş sosyal işlevsellik seviyesi daha düşük olacaktır. Sadistik nesnenin art niyeti bağlanma çabalarının önüne geçer. Şizoid hastanın nesneye sunar göründüğü haz tarafından art niyet ve sadizm değiştirilmediğinde, erken dönemde vurgulanan bir uzlaşma hissi yoktur. Sadistik nesne temsiliyle ilişkili sürgündeki kendilik, geçit vermeyen buzdan bir kaleden, kendi kendine yetmeyle karakterize olan bir güvenli limana kadar değişen bir aralıktadır. Terapiye gönüllü olan hastalar sürgündeki kendiliği, bağlanma umudu ve beklentisi hala mevcut olan güvenli bir yer olarak deneyimlerler. Sürgündeki kendilik güveni olası kılar, diğerlerinden ne tehlikeli biçimde yakın ne de tehlikeli biçimde uzaktır. Çok yakın olmak, işgal, mülk edinilme/sahiplenilme veya sadizme risk teşkil eder; bununla beraber çok uzak olmak komple izolasyon ve yabancılaşma riski taşır; Winnicott’un tasavvur edilmez anksiyetesi. Düşünülebileceği üzere, sürgündeki kendilik kendi tehlikelerini taşır; kendiliği sadistik ötekinden korumak ve saklamak için aşırı uçtaki iletişimsizliğe gitme tehlikesi. Şizoid hasta sıklıkla bu tehlikenin fakındadır; çok uzağa gitme ve geriye dönüş yolunu bulamama tehlikesi. Sürgündeki kendilik ilişki ünitesindeki insanın diğerlerinden uzak olma deneyimi, en uç noktada iletişimi kaybetmenin teröründen, kendine yeterlilik ve kendine güven ile karakterize geçit vermeyen bir kale içine kendini kapatmaya kadar uzanan bir aralık gösterir. Birçok hasta, ilişki kurma umudunu içsel fantezi dünyasında yaşar. dış dünya çok tehlikeli görüldüğünde, içsel dünya güvenli bir liman haline gelir. Birçok şizoid hasta, gerçeği bilir ama fanteziyi seçer. Fantezi Birçok insan deneyimlerini geliştirmek için fantezi kurar. Yaratıcı, spontan kendiliğin bir ifadesidir. Şizoid hasta için fantezi ilişkileri geliştirmez ama onların yerine geçer, terapötik ilişkiyi de içeren bir ilişkinin başlangıcı da olabilir. Bu bir yerine koyma ilişkisidir ama yine de bir ilişkidir. Bu bir sürgündeki kendilik ifadesidir çünkü ayrılmayla ilişkili tehlike ve anksiyetelerden uzak ve kendine yeterlidir. Fantezi, şizoid hastanın bağlantıda olduğu hissini verir ve aynı zamanda hala efendi/köle ünitesinin hapsediciliğinden uzaktadır. Sıklıkla, komple izolasyon korkuları fazlalaşınca şizoid hasta bir miktar ilişki kurabilmek için terapiye başvurur. Terapötik ilişki daha sonra mükemmel şizoid uzlaşmaya dönüşür, ne çok yakın ne çok uzak. Bağlanmama ünitesindeki nesne temsilini kendilik temsiline bağlayan duygu tüm kendilik bozuklukları gibi terk depresyonudur. Sürgündeki ve bağlanmama ünitesiyle ilişkili duygu depresyon ve gazap, boşluk ve eksiklik, izolasyon ve yabancılaşmadır. Bir hastam her seansın sonunda kaçma arzususürgündeki kendilik ve aynı zamanda dışarıdaki soğuk dünyayla yalnız başına yüzleşmektense odanın sıcaklığında sonsuza kadar kalma arzusu hissettiğini söylemişti. Ben, hastamın, benim iyi huylu mahkumum olarak dünyadan saklanmış bir şekilde arka odamda yaşamasına izin veren bir karşı aktarım fantezisi deneyimlemiştim. Bu fantezide, hastamın herhangi bir talebi olmaksızın ve hayatıma katılmayacaktı. Görünmez olacaktı. Onun efendisini sahneleyecektim. Bağlanma Ünitesi; Efendi/Köle İlişki kurmaya çabalayan şizoid hasta nesne tarafından manipule edilme, zorlanma ya da sahiplenilme/mülk edinilme korkuları yaşar. Bağlanmanın ya da uzlaşmanın tüm durumlarında, tehlikeyle dolu görünmektedir. Şizoid hasta, terapist dahil, nesneden korkar. Nesne kendi gündemine uydurmak için onu manipule etmektedir, çocukken deneyimlediği gibi, bir şekilde onun amaçlarına hizmet eder. Sahiplenilme/mülk edinilme Appropriation, şizoid hastanın kendisinde değerli gördüğü her şeyin nesne tarafından alınacağına işaret eder. Bu, hastanın özel bir dünya ya da özel bir kendiliği olmayan deneyimleri de olabilir. Hasta, nesne için yalnızca bir işlevsellik ifade eder. Kölelik, bir insanın kendine ait hiçbir şeyi olmaması deneyimi ve diğeri tarafından kendisine hükmedilme ve kontrol edilmesidir. Bağlanmanın bedeli köleliktir; ilişki durumunun hapsedilmişliktir. Linkleme duygusu, birine yenilme ve tuzağa düşürülme hissidir ama en azından hasta bağlantıdadır. Hastalarımdan biri, sahiplenilme/mülk edinilme deneyimini kendine ait hiçbir hakkı olmadığı şeklinde ifade etmiştir. Kendisi için önemli olan bir şeyi açıkladığı ya da gösterdiği zaman, buna duyguları da dahil, babası onu aşağılar ve reddeder. Şizoid hasta, eğer istismarı herhangi birine söylerse, babası, bu durumu bileceğini ve onu cezalandıracağını söyler. Ve hasta istismar hakkında düşünemez hale gelir çünkü babasının her düşüncesini bileceğini düşünür. Bu ünitelerin aktive olduğu derecede büyük bir varyasyon bulunmaktadır. Bir uçta hiç aktive olmamış olabilir ve şizoid hastanın sürgünde yaşamaktan başka bir seçeneği yoktur. Terapötik ilişki genellikle şizoid hastayı nesne ilişkileri dünyasına bağlayan bir yaşam çizgisidir ve bu, hastayı komple izolasyonla ilişkili ıstırap ve umutsuzluktan korur. Diğer uçta bu hastalar, bağlanma ünitelerini aktive etmek için mümkün olan riskleri almaya, bağlanma ünitelerinin aktivasyonuyla gelen güçlükleri kabullenmeye, kendilerine yeterli ve kendi duygu düzenleme savunmalarını seferber edebildikleri zaman isteklidirler. Transferans Eyleme Vurma Gördüğümüz gibi, şizoid hasta için efendi/köle ünitesi ve sadistik nesne/sürgündeki kendilik ünitesi kendiliğin içsel temsilleridir ve dünyaya, terapist de dahil olmak üzere, projekte edilenlerdir. Şizoid hastalar, terapiye başladığında kendilerini ve terapisti bu ilişki parçaları çerçevesinden bakarak deneyimleyebilirler. Borderline ve narsisistik hastalar için terapötik ilişkide, bir memnuniyet/haz duygusu varken, şizoid hasta için terapistle ilişkiye girmek tehlike demektir. Yani terapiye giren hasta, efendi/köle ünitesindeki gibi davranır ve terapistin manipule etmesi, baskı altında tutması, sahiplenme/mülk edinmesi, hapiste tutması, köle haline dönüştürmesine karşı tetiktedir. Hasta, ilişki içinde olmanın bedelini köle olarak öder. Bağlantıda olmanın başka bir yolu yoktur. Hasta, terapisti fazla manipulatif, baskıcı ve fazla sahiplenici olarak algılarsa hassas bağlantının kesilme tehlikesi baş gösterir çünkü bağlantının bedeli çok yüksek olmaya başlamıştır. Sadistik nesnenin yansıması devreye girer ve bunun sonucunda kendilik gizlenir ama yine sürgündeki güvenliğin bedeli terapistle olan potansiyel ilişkiye olan yabancılaşmadır. Şizoid, yansıtmalı özdeşim süreci üzerinden sadistik nesneyi ya da efendiyi tüketir ve böylece terapist karşı aktarım sırasında çift taraflı bir rol deneyimler. Bu hasta, kölelik ve manipulasyon deneyimini terapiste indüklemekle efendi rolünü de alabilir. Alternatif olarak, hasta, uzak, ilişkisiz, aldırmaz ve soğuk kalarak terapisti sürgüne göndermek isteyebilir. Hasta, böylece terapist üzerinde sadistik bir kontrol ve güç hissi elde eder. Bu sebeplerle, terapötik nötralite, bu karşı aktarım zorlamalarını yönetmek için gereklidir. Tedavi Test aşaması ve terapötik alyansın kurulması Şizoid dünyaya giriş, şizoid ikilemin yorumlanması yoluyla olur. Ön kapıya sessizce vurursunuz ve içeri davet edilmeyi beklersiniz. Şizoid hastanın tedavisinde ilk test fazı sırasında hasta, terapiste içsel nesne ilişkileri yapısını açığa vurur. Başka alternatifleri yoktur, terapisti boyun eğmek zorunda oldukları bir efendi ya da kaçmak zorunda oldukları bir sadistik nesne olarak görürler. Borderline ve narsisistik hastalara yönelik uygun çalışma, kontrol ya da sahiplenilme/mülk edinilmeye yönelik deneyimlerdir. Borderline’a uygun yüzleştirme manipulasyon ve kontrol girişimi olarak deneyimlenir. Şizoid hastanın bu müdahalelere cevabı, ilişki için ödeyeceği bedelin bir parçasıdır. Anksiyeteleri artana kadar köle pozisyonunda boyun eğerler ve sadistik nesne/sürgündeki kendilik projeksiyonu durumu ele geçirir. Aynalanma yorumlamaları “kendini korumanın bir yolu olarak kendini sessizliğe gömüşüne odaklanman senin için çok acı verici” narsisistik hasta için çok gereklidir; bunlar, davetsiz ve hastanın gerçekliğini bunu ondan alıp götürmek üzere tanımlamaya çalışıcı olarak deneyimlenir. Müdahalenin bu formu, kendiliğe odaklanmanın acı dolu olduğunu es geçer, fakat diğeriyle sırt sırta durma girişimini, diğeriyle iletişim kurmayı hariç tutar. Şizoid ikilemin yorumlanması, şizoid hastayla çalışırken terapötik alyansın kurulması için birincil müdahaledir. Terapist, hastanın kendilik aktivasyonu yapma ve terapistle ilişki kurma girişiminde bulunduğunda terapistin onu kontrol edeceği ve manipule edeceği kaygısı yaşadığını anladığını göstererek iletişim kurma girişiminde bulunur. Hastalar bundan kaçınmanın bir yolu olarak kendilerini uzaklaştırırlar ama ardından kendilerini yakıtı kesilmiş ve yalnız bulurlar. Terapist, mümkün bir açıklama olarak bu yorumu önerir, bunu hastaya empoze etmez. Bunların, terapistin kabul edilebilir, tartışılabilir, dışlanabilir ya da reddedilebilir fikirleri olabileceği üzerinde durmak da ayrıca önemlidir. Terapist, hastanın kendisini anlamasına yardım etmesinin dışında hiçbir gündemini ifade etme girişiminde bulunur. Şizoid ikilemin yorumlaması, kendilik üçlüsü bozukluğunu güzel biçimde açıklar kendilik aktivasyonu anksiyete ve depresyonaterk depresyonu yol açar ve bu da savunmaya neden olur. Şizoid yorumlama “bana öyle geliyor ki kendin hakkında konuşmak çok fazla anksiyete yaratıcı çünkü şu anda hazır olduğundan daha fazla seni bana yaklaştırabilir…bunu yönetmek için kendini uzaklaştırıyorsun ve o zaman da yalnız ve iletişimsiz hissediyorsun ve bu durumun da kendisine özgü bir anksiyetesi var” şeklinde söylenebilir. Bu tip yorulmamalar, hem terapist ve hasta için hem hasta ve dış ilişkileri için söylenebilir. Borderline hasta ile yüzleştirme, terapinin dışındaki davranışlar üzerine odaklanır; narsistik hasta ile aynalama yorumlamaları terapötik ilişkiye odaklanır. Şizoid ikilemin tekrarlayan yorumlamaları ile hasta terapist/efendinin gerektirdikleriyle karşılaşır veya sürgüne terapist/sadistik nesne tekrar başvurmaya daha az ihtiyaç duyar. Hasta kendi uzaklığını belirleme ve paylaşma ve nasıl davranacağına karar vermek için güvende hisseder. Bu yolla transferans eyleme vurma terapötik alyansa dönüşür, terapötik alyans yeni nesne ilişkileri parçasına dönüşür, bu yeni uzlaşmacılık intrapsişik ve interpersonel ilişki kontratıdır. Bu transferans eyleme vurma ve transferans arasında bir durumdur ve ikisine net bir görüş sağlar. Şizoid uzlaşma, güvenli bir mesafeden biraz daha yakına gelmiştir. Bu egoyu tamir eden psikoterapinin amacıdır ve yakın ilişki arzusunda olduğunun bilincinde olan hastalar için kısa süren terapilerde ulaşılabilir. Hasta hayatındaki terapiste ve diğerlerine yaklaştıkça anksiyete duyar ama terapist, daha çok yakınlaşma ve ilişki içinde olma amaçlarınahastanın hedefi, terapistin değil ulaşmak için bu anksiyetenin katlanılabilir ve yönetilebilir olduğunu anlatır. Uzun dönem tedavide terk depresyonunun derinliğine çalışılması Uzun dönem terapide derinliğine çalışmanın hedefi deneyimin düzenlenmesi ya da temel prensip olarak uzlaşmayı ortadan kaldırmaktır. Her kişilik bozukluğu için bu, spontan, yaratıcı gerçek kendiliği bırakıp sahte kendiliğe geçtiklerini hatırlamak anlamına gelir. Sahte savunmacı kendiliğe güvenip bu duygudan kurtulmaya çalıştıkları şey, bu duyguyla linkledikleri anılarıdır. Terk depresyonu ile derinlemesine çalışma, hatırlanması ve hissedilmesi gerekenler anlamında uzun, kompleks ve oldukça acılıdır. Gerçek kendiliğin ortaya çıkışı için bir desteğin olmadığı illüzyonunun kaybı bir yas gerektirir. Fairbairn kötü içsel nesneyi bırakmanın ne kadar zor bir şey olduğunu anlatır çünkü bu, hastayı, orada gerçekte hiç kimsenin olmadığı gerçeğiyle yüzleştirir. Guntrip’in, Fairbairn’den alıntısı Bebek, kendi aktif libidinal ihtiyaçlarını bırakamaz yoksa ölür yok olma anksiyetesi. Bir yerde bunların tatmini için mücadele etmek zorundadır ve kötü nesne ilişkilerine tutunarak mazohistik bir şekilde bu tatmini elde eder çünkü iyi olanlar mevcut değildir. Aynı zamanda bu acıdan uzak durur ve umutsuzluk içinde nesne ilişkilerinden bir akış arar. Böylece libidinal bebek iki yöne doğru çekilir; nesnenin iyi ya da kötü olarak bölünmesi ile yüzleşir ya da nesneler olmadan ya da onlarla yapamayacağı çelişkisiyle yüzleşir. Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. Alıntı palta6842 adlı kullanıcıdan alıntı Duyu organları hakkında ilginç bilgiler verir misiniz? Canlılar kendilerini ve çevrelerini etkileyen olayları duyularıyla fark ederler. İnsanın başlıca beş duyusu görme, işitme, dokunma, tat ve koku almadır. Bunların dışında basınç ve denge gibi duyuları ile örneğin ağrı ve açlık duymasını sağlayan iç duyuları da vardır. Duyu organlarımız hakkında ilginç bilgiler Parmak izine benzer şekilde, herkes tek ve benzersiz bir dil izine sahip. Tüm insanların dil ve diş izi birbirinden farklıdır. Burnumuz köpekler kadar hassas değildir, ancak 50 bin farklı kokuyu hatırlayabilir. Eğer el tırnaklarınızı ayak tırnaklarınızdan daha sık kesiyorsanız, bu doğaldır. El tırnaklarımız daha çok kullanıldığı için daha hızlı uzuyorlar. Elimizin tırnakları 0,5 - 0,6 mm hızla uzar. Yani kesilmezlerse yılda 2,5 - 3,0 santimetre uzunluğa ulaşabilirler. Ayak tırnaklarının uzama hızı bunun dörtte biri kadardır. En hızlı uzayan tırnak orta parmağın tırnağıdır. İnsanların kulaklarına bir deniz kabuğu dayadıklarında hışırtılı bir ses duydukları doğrudur, ama bunun denizin sesi olduğu tamamen romantiklerin bir uydurmasıdır. Bu ses kişinin o sırada kulağına hücum eden kanın çıkardığı normalde duyulamaz olan sesin ekolu halidir. İnsanın burnu da kulağı da yaşadığı sürece, fark edilemez bir hızda da olsa, sürekli olarak büyümeye devam eder. Hiç durmadan büyümeyi sürdüren kulak ve burun, bedenin ölümden sonra da gelişmesine izin verdiği organlardandır. İnsan gözleri, doğum anından ölüme kadar sürekli aynı boyutta kalır. İnsan burnu her gün yaklaşık olarak 50 metre küp havayı temizler, ılıtır ve nemini alarak vücuda verir. İnsan gözü aslında öylesine keskindir ki, gözünde sorun olmayan biri, aysız bir gecede yüksek bir tepede duruyor olsa, tam 75 kilometre ötede yakılan bir kibritin ateşini görebilirdi. Hapşırırken gözünüzü açık tutmak bilimsel olarak olanaksızdır. Yazılı bir kağıdı okuyan birinin gözü aslında hiçbir zaman sözcükleri sırayla takip etmez, bir sözcük kümesinden diğerine sıçrar durur. Gözün bu yeteneğini bilip de onu geliştiren insanlar da ’hızlı okuma’ dediğimiz yeteneğe sahip olmaktadırlar. Kaba bir hesapla, bir ülkede yaşayan yetişkinlerin hemen hemen üçte ikisi aynı anda gözlük takmaktadırlar. İnsan gözünün karanlıkta görmeye alışması tam bir saat almaktadır. Ama bu süre geçtikten sonra insan gözü ışığa gün ışığında olduğundan tam kez daha duyarlı hale gelebilmektedir. İnsan gözü aynı anda yaklaşık bir milyon değişik görüntüyü ve sekiz milyon kadar da değişik rengi algılayabilir. Normal bir insanın görüş açısı 180 derecedir. Görme duyusunun işlevi tüm duyu organlarının işlevleri arasında yüzde 90’lık bir orana sahiptir. Yani beş duyu organının işlevlerinin yüzde 90’ı gözler tarafından yerine getirilmektedir. Bir insan zevk aldığı zaman göz bebeği yüzde 45 oranında büyür. Mavi gözler ışığa en duyarlı, kahverengi gözler ise en az duyarlı olanlardır. İnsanın gülümsemek için 17 kasa, somurtmak içinse tam 43 kasa ihtiyacı vardır. Normal bir insan yaşamı boyunca tam 25 milyon kez parmak eklemlerini oynatmaktadır. Bunların dışında meraklısına... Aslında 33 duyumuz varHepimiz sıcaklığı, basıncı, dokunmayı hissetmez miyiz? Eklem pozisyonumuzun konumunu, vücut hareketimizi, dengeyi? Tabii ki bütün bunları da hissederiz veya duyumsarız, biliriz. Ancak bu arada vücutta farkında olmadığımız başka kontrol sistemleri de vardır. Beyin ve omuriliğin içinde bulunduğu serebrospinal sıvısının pH düzeyini hissetmesi gibi... İçimizdeki sistemlerin, kendi ve çevresindeki olayları algılamasını, biz hissetmesek de, bunlar vardır. Bilim ilerledikçe duyu tanımı ve sayısı değişiyor. Bilim, beynin gizemli dünyası içine, giderek daha derinliğine girdikçe, bugüne kadar ders kitaplarında öğretilen, yüzyıllar boyu herkesin üzerinde hemfikir olduğu bilgiler de eskiyor. Örneğin şu meşhur 5 duyu Görme, koklama, duyma, dokunma ve tat alma. Bilim dünyası 5’ten çok daha fazla duyumuz olduğu konusunda ısrarlı. Şimdilik 21 duyu üzerinde karar kılındı. Bu konuda hemen herkes hemfikir. Ancak çeşitli görüşlere göre bu sayı 33’e kadar uzanıyor. New Scientist Dergisi, duyular konusunu geniş bir dosya olarak ele aldı ve bilim dünyasında üzerinde tam veya yarım fikirbirliği içinde olunan yeni duyularımızın hem listesini yayımladı hem de fonksiyonları hakkında geniş bilgi verdi. Size bu dosyadan ilginç bölümleri özetleyeceğiz. Özellikle bu duyuların bir kısmı, ilginç ve şaşırtıcı kişilikleri bilim dünyasınca araştırılan insanlar üzerinde saptandı. Mesela bunlardan biri bir Türk ressam. Hiç görmediği varlıkların resimlerini yapabilen Türk ressam Eşref Armağan, bugün bilim dünyası için hem şaşırtıcı hem de beynin gözün görmediği varlıkların resimlerini nasıl yaptığı konusunda ilginç veriler sunuyor. Bir başka ilginç kişilik de diliyle gören bir Amerikalı. Gözleri görmediği halde, dilinin üzerine yerleştirilen aygıt sayesinde diliyle görebilen’ Erik Weihenmayerın durumu, duyusal algılama konusunda yeni açılımları da ortaya koyuyor. Karmaşık sinyallerSözgelimi işitme duyusunu ele alalım. Bu tek bir duyu mu yoksa yüzlerce -her bir koklea tüy hücresi için bir tane- duyu mudur? Bilim insanları şimdi, yüksek-frekans işitme yeteneği ile düşük frekans netliği arasındaki ilişki açısından, duymanın tek bir duyu olmadığını belirtiyorlar. Dolayısıyla bu ikisini ayrı ayrı ele alıyorlar. Duyu organlarımızın yapıları hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, duyu sayısı artmış gibi görünür. Duyular çok karmaşık görünüyor. Ancak bilim insanları duyular söz konusu olduğunda, kastettikleri duygular veya algılardır. İnsanlar yüksek varlıklar olarak ışığı ve gölgeyi görürken, nesneleri, alanları, insanları ve bunların pozisyonlarını algılar. Sesleri duyar, ancak konuşmaları ve müziği algılar. Bizler, karmaşık kimyasal sinyallerin karışımlarının tadını ve kokusunu duyarız fakat bu karışımı dondurma, portakal veya biftek olarak algılarız. Bilim adamları, algılamayı organize beynin ham duyusal verilere ilave ettiği katma değer’ olarak görüyor. Verilen bir örnek şöyle Kalabalık bir toplantı salonunu düşünün. Bir kişiyle karşılıklı konuşurken, geri plandaki tüm seslere kulaklarımızı kapatabiliriz. Onları duymayız. Diyelim ki arka plandaki biri adımızı çağırsın, biz hemen bunu duyarız ve kulaklarımızı özel konuşmaya kapatarak hemen sesin geldiği yöne dikeriz. Sonuç Her zaman çevresel sesleri duyarız ancak bunları her zaman dinlemeyiz. Yani algılamalarımız, basit duyuların her zaman ötesine geçer.’ Burada şu saptama yapılıyor Önemli olan algılardır, duyular yalnızca algıya eşlik ediyorlar. İhtiyaca göre duyuYapılan deneyler sonucu anlaşıldı ki, görmeyen gözün yerini, bir başka duyu alıyor ve bedenimiz veya beynimiz açığı kapatmaya çalışıyor. Birdenbire bilimin önünde yeni bir kapı açıldı ve şu soru felsefi boyutta da tartışılmaya başlandı Bildiğimizin veya sandığımızın tersine, görme, işitme, dokunma vb. duyular arasında aslında bir ayrım yok mu? Bu duyularla dünyayı algılayışımız arasında çok da önemli bir bağlantı yok mu? Beyin, ihtiyacı olan bilgiyi, örneğin göz yoksa, başka organlarla da toplayabiliyor. Bilgiyi toplayan duyu organı ve bu bilginin beyne aktarılış biçimi, sanki çok da önemli değil. Burada önemli olan ihtiyaç hissedilen bilgi! Kimilerine göre bu, beynin esnekliğinin kanıtı. Beyin, görme gibi birincil önemde bir duyu kaynağından yoksun kaldığında, mesela dokunma gibi, daha önemsiz bir duyu yoluyla gerekli bilgileri elde etmeye çalışır. Bilim dünyası şimdiden, görsel dünyayı sesle yansıtan bir video kamera geliştirdi. Daha parlak nesneler kameraya daha yüksek ses olarak yansırken, yanal konum stereo sesle temsil ediliyor. Günün birinde gözleri görmeyenler belki de stereo surround ses sistemi sayesinde, bütün oyunları oynayabilecekler. 5 değil, tam 33 duyumuz varKitaplarda okuduğumuz beş duyumuz eski bilgi oldu. Duyularımızın sayısı 33’e ulaştı! Aslında tutucu davranan bilim adamları, bu 33 duyudan 10’unu kabul ediyor. Radikal davranan bilim adamları 33’ünü de kabul ediyor. Ortada olan bilim adamları bir arabulucuk yapıyor ve 21 tanesine, Evet bunlar duyu’ diyor. Peki bu 33 duyu nasıl ortaya çıkıyor? Duyularımızı aldığımız uyarıların niteliklerine göre sınıflandırdığımızda, ortaya beş değil üç duyu sınıfı çıkıyor Bunlar tat, koku veya kan şekeri gibi içsel algıları uyaran kimyasal duyular; dokunma ve duyma ile ilgili mekanik duyular ve görme ile ilgili ışık. Bazı hayvanlarda, biz insanlardan fazla olarak, manyetik duyu da bulunuyor. Bütün bu duyu gruplarının işleyebilmesi için, farklı duyusal sistemlere ihtiyaç var. Mesela iç kulakta ince kıl hücreleri olması veya ışık fotonlarının retinaya çarpma gereği gibi. Fakat bu sistemleri kendi içinde alt gruplara da böldüğünüzde duyu’ya şöyle bir tanım getiriyorsunuz Özel sinyallere tepki veren ve beynin özel bir bölgesine bilgi gönderen özel hücre tiplerinden oluşan bir sistem. İşte size bu sistemin 33 alt dalı Görme Işık, renk, kırmızı, yeşil, mavi Duyma Koku 2000 veya daha fazla reseptör tipi Tat Tatlı, tuzlu, ekşi, acı, umami Dokunma Hafif dokunma, şiddetle bastırma Ağrı Deri ile ilgili, vücut ile ilgili, iç organlar ile ilgili Mekanik algı Denge, döngüsel hız, doğrusal hız, eklem konumu, kinestez, kas gerilimi-tendon organları, kas gerilimi-kas lifleri Sıcaklık Sıcak, soğuk İç algılar Tansiyon, damar içi kan basıncı, merkezi damar kan basıncı, kafa kan sıcaklığı, kan oksijeni içeriği, beyin-ilik sıvısı pH’sı, plazma osmotik basınç susuzluk, arter-damar kan şekeri farklılığı açlık, akciğerde genişleme, idrar kesesi gerilmesi, dolu mide Amerikalılar Armağan''ı anlamaya çalıştı Türk ressam Eşref Armağan’ın, hiç görmediği evlerin, dağların, göllerin, yüzlerin ve kelebeklerin resimlerini nasıl yaptığının sırrı, ABD’de psikologların ve nörologların yürüttüğü deneylerle çözüldü. Burada bilim insanları şu soruya yanıt aradılar Beynimizdeki imajları sadece gözlerimizi kullanarak mı yaratırız, yoksa diğer duyularımızı da kullanır mıyız? Bilim insanları, görmezlerin, dokunarak bir taslak resmi bir gören gibi algılayabildiğini kanıtladılar. Üç boyutu anlıyorlar ve de çizebiliyorlardı. Sonuç Gören bir insan bakarak, görmeyen ise dokunarak aynı şeyi öğreniyor. Diliyle ''görebilen'' adamAdı Erik Weihenmayer, görme duyusunu 13 yaşındayken yitirdi. Şimdi koca adam tabii. Wisconsin Tıp Fakültesi’ne bağlı Paul Bach-y-Rita’nın laboratuvarında müthiş bir deney yaşadı ve bu deneyin sonucunda diliyle görebilir’ duruma geldi. Alnına yerleştirilen kamera, elektronik bir aygıta sinyal gönderiyor, bu sinyal de karanlık ve ışık dizgesini elektrik akımlarına dönüştürüyordu. Akımlar, pul büyüklüğünde bir levha üzerindeki elektrodlarda görüntü biçiminde kodlanarak diline aktarılıyordu. Bu yolla beyninde görüntü oluşturuluyordu. Weihenmayer, yıllardır kapalı olduğu dünyanın dışına çıkmış ve uzay, derinlik ve biçimi duyumsayabilmişti. Derlemedir. Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer! 1635 Miami Heat ve San Antonio Spurs arasındaki NBA finalinin üçüncü maçı, kusurusuz bir hücum performansına sahne oldu. Serinin üçüncü maçı başlarken saha içinde her şey dengede görünüyordu. Seri de 1-1’e gelmişti zaten. Ancak deplasmanda kazanmanın verdiği moral, ve evinde oynayacak olmak Miami’yi bir adım öne taşıyordu. Bu bilgiler ışığında başlayan maçın ilk 3-4 dakikası iki takım da “bir sen at, bir ben atayım” der gibiydi. Maçta ilk şut kaçtığında ilk çeyreğin bitimine 8 dakika vardı. Fakat bu andan sonra San Antonio “bir sen at, bir ben atayım” yerine “hep ben atayım”, “daha çok atayım”, “öyle bir atayım ki Miami’nin yaşama sevincini yok edeyim” demeye başladı. Hem topun hem de oyuncuların sürekli hareket ettiği inanılmaz bir hücum performansı gördük Spurs’ten. Bu performansa Miami’nin öldürücü topa baskısının yoğunluğunun azalmasının da etki ettiğini söylemek gerek. Normalde Miami’nin savunmasına karşı topu yere vurup içeri penetre etmek kolay olmuyor ancak ilk yarının ilk 19 dakikasında Spurs oyuncuları topu sadece pas vererek hareket ettirmediler. Pozisyonun sıkışma ihtimalini gören her Spurs’lü topu yere vurup içeri penetre etti. Buna bir önlem alamayan Miami’nin savunma dengesi de yara almış oldu. Olayın diğer tarafında Spurs koçu Gregg Popovich çeyrek arasında verdiği mülakatta savunmadan dert yanıyordu ve işin ilginci haklıydı. Miami hiç de kötü hücum etmiyordu. %50’nin üstünde şut atıyorlardı ve ilk yarıyı 50 sayıyla kapattlar. Bu playofflardaki beklide en iyi hücum performansıydı. Ancak karşılarındaki Spurs sanki oyunun zorluk seviyesini düşürmüş gibiydi. Sürekli Miami’lilerin yanından geçip gidiyor ve boş adamları buluyorlardı. İlk çeyrekte 41 sayı atan Spurs, NBA Finaller tarihinde bir çeyrekte ulaşılan en çok sayıya ulaştı. Aynı zamanda ilk yarıyı %75,8 saha içi isabetiyle tamamladılar, bu da NBA Finallerinde bir devrede ulaşılan en yüksek yüzde olarak tarihe geçti. Devre arasında Spoelstra oyuncularına “Bir seferde 10 sayılık 20 sayılık bir hücum yapamayız yavaş yavaş farkı eritmeliyiz, bunu daha önce yüzlerce kez yaptık şimdi de yapabiliriz sadece ilk 6 dakikada farkı 10 sayı civarına çekmemiz gerek” diyordu. Bu konuşma bana 3-0’dan 4-3 olan 89’daki Fenerbahçe- Galatasaray maçında Todor Veselinovic’in Fenerbahçeli oyunculara devre arasında “o maç bitti 3-0 yenildik. Şimdi sahaya çıkıp 1-0 kazanmanızı istiyorum” dediği konuşmayı hatırlattı. Miami ikinci devreye savunmada inanılmaz konsantrasyon ve eforla başladı. İlk yarıda makineli tüfek gibi saydıran Spurs hücumunun namlusunu tıkamayı başardı. İlk 6 dakikada farkı 10 sayının altına indiremese de çeyreğin ikinci yarısında Spurs’ün üst üste kaçırdığı şutlar ve top kayıplarını iyi değerlendirdi ve farkı 7 sayıya kadar indirdi. Ancak Spurs yine bir şekilde skora tutunmayı başardı. Bu geri dönüşte kritik nokta fark 7 sayıya kadar inerken LeBron James’in kenarda olmasıydı. Kaynak San Antonio Spurs, Miami, Spor, Son Dakika Son Dakika › Spor › Daha İyi Hücum Edilemez - Son Dakika Bu haber tarafından hazırlanmış olup habere tarafından hiçbir editöryal müdahalede bulunulmamıştır. tarafından hazırlanan bütün haberler sitemizde hazırlandığı şekliyle otomatik servis edilmektedir. Bu nedenle haberin hukuki muhatabı kurumudur. Son Dakika

hücum edilemez bir vücut içinde